5 Haziran 2016 Pazar

Yazdıkça yazası geliyordu, bazen öyle olurdu

Bir tuhaf, garip geceydi. Her gece hala defalarca kalkan 1,5 yaşındaki bebe kalkmamıştı. Ama neylesin ki top patlasa gece uyanmayan anne kurulmuş saat gibi kendiliğinden kalkıvermişti. Hastaydı ve uyumak istiyordu yani gayet can sıkıcı bir durumdu. Fikirler üşüşmüştü bir de, sıra sıra diziliyordu kelimeler beyninde. Ah neden bu cümleler gündüz kurulmazdı da şimdi böyle havalı, afili, cüretkar gelirdi? Zaten uyandığı sırada rüyasında da fikirlere dair bir liste yapıyordu. Farketmişti, yıllardır hazırladığı , bir türlü canlıya geçiremediği listeleri vardı. Telefonu suya düştüğü için yılların listeleri, diyet günlüğü falan kaybolmuştu. Fotoğraflar da gitmişti, morali bozuktu.  
Düşündüğü şey neden neden bu listeler yapılıyor, yazılar hazırlanıyor yarım kalıp yayınlanmıyordu. 

Suçluyu buldu; "kusursuzluk" diye insanlığa ait olmayan bir kelime vardı. Kahretsindi. Hata yapamazdı, kusursuz yazmazsa eleştirilirdi, sanki milyonlarca okuyucusu vardı da. Olmazdı, kendine mahçup olurdu. Annesi öyle öğretmişti. Mutfağı kaldırsan da ocağı silmezsen, yaptığın iş çöptü. 
Öğrenciliğinde eve çıktı. Tüm komşularından daha sık ve daha beyaz çamaşırlar asılıyordu. Evi temizlemekten yemek yapmaya, derse ya da 3-5-8 e vakit kalmıyordu. Dersler de iyi olmalıydı , böyle öğrenci evi olmaz diyerek devlet yurduna çıkarak rahat etmişti. Sorumluluğu yatağından ve minik dolabından ibaretti. 
İş hayatına atıldı. Kusursuz işi buldu ve bırakmadı. Orada herşey ama herşey kusursuz, mükemmel, eksiksiz, lanet olsun son derece eşsiz olmalıydı. Olmalıydı ki kimse açık bulamasındı. Mazallah bulunursa herşey ve herkes bitebilirdi. Saçları ağardı endişeden. O zamanlarda endişeden uyuyamazdı. 
Şimdi bir ilki yaptı. Yazısının kusurlarını, imlasını, içeriğini dert etmeden iki kelam anlattı. 

Huzurla uyuyabilirmiydi artık. Uyusundu, sabah erken kalkacaktı. 

Sevgiyle.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder